Teyze, torununu bir çırpıda yıkayıverdi. Yanında getirdiği havlu ise eski bir kumaştan yapılmış gibiydi. “Bırak, teyze, al şu el havlusunu, hiç kullanılmadı,” diyerek verdim. Hazırladığım sofraya davet ettim. “Biz tokuz,” dediler ama pek dinlemedim. Teyze fazla bir şey yemedi ama Ayşe, hem çorbasını içti, hem de pilavdan iki tabak aldı. Açmış bizimki, derken yemeğin üzerine masaya biraz meyve de koydum. Ayşe’nin babası, başka bir kadını eve getirmiş, annesi de evi terk edip annesinin evine yerleşmiş.
İşe yeni başlamış, ama daha ilk haftasıymış. “Maaşa daha çok var, torunum da üzüntüden hastalanmış, ilaç parası, doktor, derken su faturası kaldı diğerlerini öderken. Ben de her ay biraz yardım ediyorum, ama su faturası ödenmedi. Bugün hastanede test yaptılar, saçlarına jel krem sürmüşler. Şimdi evde yıkasam hasta olur diye düşündüm” diye anlattı. Bunun üzerine ben de bir poşet alıp, dolaptan birkaç şey koyarak yola çıktım.