
Pinar’ın gözlerinden yaşlar süzüldü. “Ben bunu hak etmiyorum…” “Sen mi hak etmiyorsun? Üç yıldır hasta kızın için kendini feda eden, aç kalıp ona ilaç alan, sıcak su olmasa da onu temiz tutan anne mi hak etmiyor?” Henrik ayağa kalktı ve Pinar’a yaklaştı. “Bugün burada sadece bir hizmetçi ve patronunu görmedim. Bir anneyle kızını gördüm ve fark ettim ki ben bugüne kadar gerçekten hiç anne olmayı anlamamışım.”
Pinar hıçkırarak ağlıyordu. “Neden bunu yapıyorsunuz?” dedi. Henrik durdu, düşündü. “Belki de hayatımda ilk kez gerçek bir insanlık dersi aldım ve bu dersi veren öğretmen sen oldun.” Zeynep annesinin kollarında daha sakin görünüyordu. “Yarın doktor Weber’le randevu alacağım. Zeynep’in durumu hakkında detaylı bilgi almak istiyorum. Ve eğer özel bir klinikte daha iyi tedavi alabilirse oraya da gideceğiz.”
Pinar başını salladı, konuşacak halde değildi. “Ve Pinar,” dedi Henrik gülümseyerek. “Artık bana Henrik diyebilirsin. Beye gerek yok.” O anda Pinar beklenmedik bir şey yaptı. Zeynep’i bir kolunda tutarken diğer eliyle Henrik’in elini sıktı. “Teşekkür ederim,” dedi. “Ama en çok beni bir insan olarak gördüğünüz için teşekkür ederim.”
Henrik o an anladı ki bu hikayenin asıl değişen karakteri kendisiydi. Ancak Pinar elini Henrik’in elinden çekti ve geri adım attı. “Henrik, bu teklifler çok cömertçe ama ben sadece yardım almak istemiyorum. Gerçekten çalışmak istiyorum. Sizin şirketinizde çevirmen olarak çalışabilir miyim? İngilizce, Almanca ve Türkçe biliyorum. Size gerçek anlamda katkı sağlayabilirim.”
Henrik dona kaldı. “Hiç bu kadar ciddi olmamıştım,” dedi Pinar. “Üniversite mezunuyum. 6 yıldır buradayım ve hiç gerçek mesleğimi yapamadım. Ama artık Zeynep’in tedavisi güvence altına girerse ben de hayallerimi gerçekleştirebilirim.” Henrik gülümsemeye başladı. “Bir deneme yapalım. İlk başta yarı zamanlı olarak başlayabilirsiniz. Zeynep’in randevuları için esnek çalışma saatleri olur. Ama bir şartım var: Artık benim evimi temizlemeyeceksiniz. O işi başka birine vereceğiz.”
Pinar güldü. Henrik onu ilk kez gülerken görüyordu. Bu gülüş kadının yüzünü tamamen değiştiriyordu. Yorgunluk ve çaresizlik yerini umut ve heyecana bırakıyordu. “Ben size nasıl teşekkür edeceğimi bilmiyorum,” dedi Pinar. “Teşekkür etmeyin, ben size teşekkür etmeliyim. Çünkü bugün bana en değerli dersi verdiniz.”
Zeynep annesinin kollarında gülümsemeye başladı. Henrik küçük kıza baktı ve ilk kez gerçekten onu gördü. Sadece hizmetçinin bebeği değil, Zeynep Özdemir olarak. “Doktor Weber’le yarın konuşacağım. Şirkette küçük bir ofis hazırlatalım. Zeynep’i de getirebilirsiniz, şirkette kreş alanı var.”
Bu gerçek olamaz… Bu gerçek Pinar. Belki de bundan sonra ikimiz de farklı insanlar olacağız.
İki ay sonra, Doktor Weber Zeynep’in durumunun belirgin şekilde iyileştiğini açıkladığında Henrik ile Pinar’ın dostluğu artık patron-çalışan ilişkisini çoktan aşmıştı. Pinar’ın şirketteki ilk çeviri projesi Türkiye’den gelen büyük bir anlaşmanın kapısını açtığında Henrik anladı ki bazen insana yatırım yapmak en kârlı yatırım olabilirdi. Zeynep ise artık çok daha sağlıklı bir bebek olarak iki dünya arasında büyüyecekti; annesinin cesaretini ve Henrik’in öğrendiği merhameti taşıyarak.
.