Ahmet Demirtaş, hayatının 25 yılını derin bir komada geçirmişti. Makineler ve artık var olup olmadığını kimsenin bilmediği anılar tarafından hayatta tutuluyordu. İstanbul’daki Amerikan Hastanesi’nin geniş pencerelerinden içeri süzülen öğleden sonra güneşi, Ahmet’in hayatını destekleyen tıbbi cihazların üzerinde altın yansımalar yaratıyordu. Zeynep, 25 yıldır her gün yaptığı gibi onun elini tutuyor, parmaklarını ılıktı ama hareketsiz olan ellerine geçiriyordu. Ona her zamanki gibi konuşmaya devam ediyordu: “Bugün Can beni Londra’dan aradı. Sevgilim, oğlumuz iyi biliyor musun? Teknoloji şirketi çok büyüyor. Her zamanki gibi seni sordu. Uyandığında anlatacak çok şeyi olacağını söyledi.”DEVAMI DİĞER SAYFADA
