Küçük bir kasabanın soğuk kış sabahı, yoğun bir sisle örtülmüştü. Kasabanın kuzey ucunda, alçak bir tepenin eteğinde eski ahşap bir çitle çevrili mezarlık sessizce uzanıyordu. Dar taş yol yosunlarla kaplanmış, kaygan zemini cenaze alayının ağır ve yavaş adımlarını zorlaştırıyordu. Uzaktan kilise çanı kasvetli bir ritimle çalıyor, açık mezarın başında bekleyen işçilerin kürek sesleriyle birleşiyordu.DEVAMI DİĞER SAYFADA
