
Kendimi havluyla durulayıp temiz kıyafetler giyerken, son iki senesi düşündüm. Onun onayını kazanmak amacıyla elimden gelen her şeyi yapmıştım; ev işlerine yardım etmiş, aile toplantıları organize etmiş, geleneklerine saygı göstermiştim; hem de şunlar benim yetiştirilme tarzımla çelişse bile. Yine de, bütün çabalarıma rağmen, onaylamaması inatçı ve tavizsiz kalmıştı. Sanki kalbinin çevresine bir bariyer, aşılmaz bir önyargı kalesi örmüş gibiydi. O sabahki davranışları bir dönüm noktasıydı. Sadece bir kova su değildi; atılan bir alan okumaydı, bundan sonra görmezden gelinemeyecek bir alan okumaydı. İki seçeneğim olduğunu fark ettim: Onun düşmanlığına sessiz sedasız katlanmaya devam etmek ya da kendimi ve oğluyla paylaştığım sevgiyi savunmak. Bu yeni berraklığın verilen güçle, onunla yüzleşmek amacıyla merdivenlerden indim. Kocam oldukça yemek odasına girmiş, sanki sıradan bir sabahmış gibi kahvesini yudumluyordu. Saçlarım hâlâ nemli ama gözlerim kararlılıkla parıldarken beni görünce gözleri şaşkınlıkla açıldı.