
O an odada sadece makinelerin mekanik sesleri vardı. Ben gözyaşlarımı gizleyerek eşime eğilip, yıllardır içimde sakladığım en derin sözleri fısıldadım. Onun için yaşadığımı, onsuz nefes alamayacağımı, eğer bu dünyadan giderse ben de ardından sessizce solacağımı söyledim. Dudaklarım titredi, ellerim terledi. Bilmiyordum ki kapının arkasında bir gölge beni dinliyordu.
Kapı gıcırdadı. Ben hâlâ eşimin yanaklarına kapanmış, onun sıcaklığını son kez hissetmeye çalışırken bir ses duydum:
“Onları duydu… Her kelimeni…”
Başımı kaldırdım, kapının eşiğinde genç bir hemşire duruyordu. Gözleri kıpkırmızıydı, belli ki çoktan ağlamış. Yanıma geldi, elimi tuttu. “Sakın pes etmeyin” dedi. “Bazen hastalar hiç tepki vermez ama sevdiklerinin seslerini, sözlerini duyarlar. Ben… az önce cihazın göstergesine baktım. Kalbi sen o sözleri söylerken birden hızlandı.”
Dizlerimin bağı çözüldü, oturduğum sandalyeye yığıldım. “Ne diyorsun sen?” dedim fısıldayarak. Hemşire titreyen parmağıyla ekrandaki çizgiyi gösterdi. “Bakın, tam o an… birden tepki verdi.”