Karısını denize itti, servetini kendisiyle birlikte ele geçirmeyi hayal ediyordu. Denizdeki o kader gününden bu yana üç yıl geçmişti. Mark ve sevgilisi Jessica, o zamandan beri kendilerini rahat bir yanılsamaya kaptırmış, aldatmacalarının sallantılı temelleri üzerine birlikte bir hayat kurmuşlardı. Yeni buldukları servetin, bir zamanlar Laura’ya ait olan servetin, artık geri dönülmez bir şekilde kendilerinin olduğunun keyfini çıkarıyorlardı. Hayatları, zarif partiler, egzotik tatiller ve gölgelerle lekelenmemiş bir geleceğe dair fısıltılı vaatlerden oluşan sonsuz bir zincirdi. Ancak yüzeyin altında, kurtulamadıkları bir korku, rahat yaşamlarını yavaş yavaş çökertmeye başladı. Her şey sinsice başladı: yanlış yere konmuş bir küpe, ters çevrilmiş bir fotoğraf. Mark ilk başta bunları önemsiz olarak gördü. Ancak olaylar sıklaştıkça, kendini paranoyanın uçurumunda buldu. Jessica da, bir zamanlar kusursuz olan hayatlarının bir dizi rahatsız edici olayla nasıl gölgelendiğini fark etti: döşeme tahtalarının tuhaf gıcırtısı, havadaki ani serinlik ve izleniyor olma hissinin açıklanamaz hissi. Sanki gömdüklerini sandıkları geçmiş, yüzeye çıkmaya çalışıyordu. Bir akşam, loş ışıklı oturma odalarında oturmuş şarap yudumlarken telefon çaldı. Bozuk ve ürkütücü bir ses, yarım kalmış işler ve adalet hikayeleri fısıldıyordu. Kalbi hızla çarpan Mark, telefonu yerine geri koydu ve şaka olduğunu düşündü. Ama aramalar devam etti, her seferinde daha da rahatsız edici, daha da kişiseldi; sanki Laura’nın kendisi mezarın ötesinden konuşuyormuş gibi.Gor’sele dokunarak devamına gecelım…..
